21 Kasım 2009 Cumartesi

KAYIP VE SESSİZ



ay yüzünü öpüp geçiyor gecenin

gün, hiç doğmamış gibidir

uzun derin kuyudan



kentin bütün sokakları buluşuyor

oysa sana rastlamıyorum

taş duvarlara oyulmuş kapılarda

kocaman asma kilitler sallanıyor

anlamsız bir ayin gibi

(ardında telâş...)



bütün rüzgârlar döndüğünde

sen asla dönmeyeceksin

uğraksız göçler gibi savrulmalarımız

ve habersiz uçan güvercinler gibi

neler yitirdik



sitemli öfkemizden geriye kalan

yağmur ve

bozulan yeminlerimiz



eski kitaplarda uzak bir zamandır

kimliksiz limanlarda yanar bahtımız

ürkütür yazılmamış söylenceler

el yordamıyla geçer bulvarları

yalnızlığımız...!



sen bir şey söyledin mi?.........(farkında değilim..!)





Aşkın Ne Suçu Var?
Kahvemi yaptım, pencerenin kenarına oturdum. Yağmur damlalarının seslendirdiği şarkıyı dinliyorum. Doğanın ne güzel bir melodisi var. Hiçbir beste ondan daha büyüleyici olmuyor.
Yalnız bir gecenin içinde, yalnızlığımla mutlu oturuyorum. Kimseye ihtiyacım yok ama aşka hep muhtacım. Ne büyük bir kavgamız var diye düşünüyorum. İlişkiler yürümüyor, hepimiz birilerini sevmek istiyoruz. Bir türlü beceremiyoruz, neden?
Suçu karşı cinse atmak işin kolay tarafı, bana da sorsanız bir dost sohbetinde, muhtemelen erkekleri suçlarım. Aklıma ilk gelen cümle yine erkeklerle ilgili olur ancak gerçeğin kendisi de böyle mi?
Bir arkadaşım ne kadar kirlendiğimizden bahsetti, artık kadınlar mı erkekleri yoldan çıkarıyorlarmış, yoksa tam tersi miymiş, karar veremiyormuş. İlk taşı onlar attı dedim. Öyle ya, baba evinden gözü açılmadan çıkan kız, ilk kazığını nerede yiyor? Kocanın ihanetinden, umursamazlığından, şiddetinden, kimliksizliğinden, değer vermeyişinden ya da sebep neyse ondan canı yanan kadın, ayrılıp dışarı çıktığında, dünyanın nasıl işlediğinden haberdar değil ki! Bir iki bıçak yarasını da sokakta aldıktan sonra dönüşümü başlıyor. Sonra o da diğerleri gibi oluyor, o da can acıtıyor, o da çıkar için kullanmaya başlıyor. Doğru olduğunu düşünmüyorum elbette, ama şöyle bir gerisine bakarsan kendini bozan kadınların, arkasında hep bir erkeğin parmak izi duruyor. Yani ilk taşı onlar attı.
Şimdi geldiğimiz noktada durup biraz etrafımıza bakarsak, göreceklerimiz hiç hoş olmayacaktır. Kim kimi daha fazla kazıklar, daha çok aldatır, en fazla kim ağlatır yarışına girmişiz. Birkaç ayı doldurmuş beraberliklere neredeyse madalya takacağız. Bu kadar kirlendiğimizi nasıl fark edemedik?
Kimse suçu aşka atmasın, aşk olduğu yerde mucizeleriyle duruyor. Biraz küsmüştür mutlaka ama gerçekten sevmek isteyen ve bunun için mücadele edenlerin hep yanındadır aşk. Aşk bitti diyorlar, artık aşk mı kaldı diyorlar. Aşk bitmedi, biten bizleriz! Ruhlarımız çirkinleşti, sevmekten korkanlar gün geldi kendi korkularında boğuldular. İntikam peşinde koşanlar, savaş maskesi gibi yüzlerine sürdükleri siyahlıkların içlerine işlediğini anlayamadılar. Birbirimizi tükettik, kemirdik, didikledik. Yoruldu aşk peşimizde nafile bir çabayla koşmaktan. Aşkın bunda ne suçu var?
Değişmek zorundayız. Sevgiyi, paylaşmayı, değer vermeyi, kadir kıymet bilmeyi, verdikçe çoğalmanın keyfini hatırlamak zorundayız. Sahte sevişmelerle kirletilmiş bedenlerimizi, yalanlarla renklendirilmiş ruhlarımızı, yükseklere taşıdığımız ama boşlukta ve her an düşmeye hazır bekleyen egomuzu yenileyip, kendimizi tekrar ve inançla sevginin kollarına bırakmalıyız. Ancak o zaman kurtulur zincirlerinden aşk ve belki tekrar çıkar ortaya saklandığı yerden Eros. Belki o zaman havada savrulup duran bir ok bulup önüne atlamaktansa, kalbimize saplanmasını seyrederiz aşkın. Yeniden ve belki….Sözün tükendiği yerden size sevgiyle...



Kent

'Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim' dedin.
'Bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz yargısıyla karşı karşıya
-bir ceset gibi- gömülü kalbim
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün
boşuna bunca yılı tükettiğim ülkede
'Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın
bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede koşacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir
bütün yeryüzünde'


BOZ YALNIZLIĞINI

yalan yanlış savrulur güz çıplağı yaprak
kapını suskulara açarsın
iç çekip
aynı pencereden bakarsın hep boşluğa
anıların sızar gelir
durur yanına

sıradan bir aşkın yarasıdır içinde sakladığın
rehin alınmış zamanların vurur an'larına
eksilen yanın acır
sonra gider bir boşluk bırakıp
ağlatan hep odur
(sol yanındaki esaret)
mühürle kederlerini
çek tetiği; haydi cesaret.!
kurut nemini kirpiklerinin
ellerin titremeden iç sigaranı
ihtilâl gibi çık
sevdanın yaktığı zincire vurulmuş gökyüzünden
akan suya bırak çığlığını ve git!
beklenen birisin unutma
nadas bırakılmış topraktan
ve geçmiş aşkların küllerinden yarat umudunu

yalnızlığını boz artık

ansızın sabahın başladığını duyarsın
başucunda masmavi gök.!


19 Kasım 2009 Perşembe

Kocaman Yürekli Küçük Kız

İnsan hayatında ne çok şeye tanık oluyor.Biz de kahve kokan molalarınızın arka sokağıyız.Toplam beş-altı kişicikten oluşan küçücük bir aile.Sayısıyla karşılaştırılmayacak kadar büyük düşlerimiz var ama hepimizin.En küçüğümüzün koskocaman bir sevda hikayesi oluverdi öyle damdan düşer gibi.Bilseniz ne çok heyecanlandım bu hikayeye tanıklığımda.O ne güzel bir telaş,ne tatlı bir heyecandı sormayın.Zaten anlatamam kurduğum cümleler duygularını ve yaşadıklarını anlatamaz ve hepsi birden küser sonra diye korkarım.
Herşey birdenbire oldu o meşhur şiirdeki gibi.Neyse beklenen adam nihayet geldi kafeye.Topu-topu birkaç gündür uğramamıştı aslında.Ama karakız için bir ömür gibiydi.Bir anda sanki bir ateş topuna döndü yüreciği...Kararı kesindi,bu duyguyu daha fazla yüreğinde saklamayıp gidip konuşacaktı açık,açık.Tamda dediği gibi yaptı. Kafamı gittiği yöne çevirdiğimde esas erkeğin masasındaydı, bizim esaslı küçük kız.Kalbim daraldı bir an.Ama sonra çok gurur duydum cesaretiyle.İzlemedim daha sonrasını ama yüreğinin göstergeleri yüzüne yansımıştı.Kapkara gözleri birden sönmüştü sanki.Nereye gitti o parlaklığı hemencik.
Kaç gündür kurduğu düşlerinin hepsi birbirinin altında kalmıştı çok belliydi.Hemen konuşamadık "esas erkek" kafedeydi hala üstelik severim kendisini.Aslında O'nun da söylediği öyle yıkım yaratacak şeyler değildi ama olsun istediği cevabı alamamıştı küçücüğümüz.Aşkı karşılıksız çıkmıştı işte hepsi buydu O'na göre.
Artık felaket tellalları kahve kokularımızın üzerine oturmuşlardı sanki.Ortalık hüzün kokuyordu.Ne desem gözlerini parlatmaya yetmiyordu.O'nun böyle sevgi dolu halleri farkında olmadan beni kendimle yüzleştirdi nasıl olduysa...Oysa benimde çok beğendiklerim,hatta için için sevdasını çektiğimi düşündüklerim oldu.Ama ben hiçbirinde gidip de söyleyemedim yüreğimde yaşadıklarımı.Ne acı değil mi?Üstünden bir sürü zaman geçiyor bir gün küçük kara bir kız ortaya çıkıyor (Alaattin'in lambasından falan da değil).Kocaman bir yürek ellerinin arasında olabildiğince tertemiz.Geliyor gözlerini gözlerine dikip bırakıyor o kacaman yüreği masanın ortasına"yüreği olan alsın der gibi".Tam da o zaman başlıyor yürek telaşın,bir hesaplaşmadır başlıyor sonu türlü tutmayan.
İşte böyle bir gündü. Yaşadığımız herkesinkine benzeyen ama hiç kimseninkiyle benzemeyen.Gün ışığına çıktı kabuk tutan ve tut(a)mayan yaralarım.Yaşam sormuyor hesaplaşmaya hazır olup olmadığını orta yerinde buluveriyor insan kendini.Biz de öyle olduk işte.Heyecanlı,canlı,duygu dolu bir gün yaşadık ve sanırım hepimiz kapanmayan sayfaları karıştırdık gücümüz yettiğince.İnanın O'nun sayesinde oldu.Çünkü biz farkındalık özelliğimizi kenara koymuştuk.Çünkü onunla yaşamak çok zor da ondan.Ama çıkardık tozlu kılıfından,birden acil ihtiyaç hali oldu da ondan.
Sizler nasıl yaşadınız bil(e)mem!ama sevdiklerimi söyleyemediğime ve bu kadar cesur görünüp bu kadar korkak olduğuma çok pişmanım.Ayrıca sevmediklerime de söyle(ye)mediğim için bir sürü pişmanlığım var.Ama son derste gördük ki,üzerimizdeki ölü toprağını bir an önce silkeleyip eski hesaplara takılmadan yüzümüzü güneşe,yüreğimizi de insana çevirme vakti bir kez daha.Üstelik bu kez eskisinden daha sade ve daha cesur olarak. Başarabiliriz biliyorum ve inanıyorum Karakız gibi...
Teşekkür ederim karagözlü küçümen.Şimdilik son ders senden.Kimbilir daha neler görecek ve neler öğreneceğiz?
Selam olsun yüreğini elleri arasında dilediği yere götürebilenlere.Selam olsun sevip söyle(ye)mediklerime.Karagözlerinin parıltısı hiç sönmesin Küçümenimiz....Asıl sana selam olsun.


18 Kasım 2009 Çarşamba

Bu Bayram Babamı Bekleyeceğim....

Biliyorum sen yine gel(e)meyeceksin olsun!yine de ben bu bayram sadece seni bekleyeceğim.Üzerinden onlu çok yıl geçti.Her geçen yıl, bu özlemi eksiltmek yerine inadına çoğaltma yarışında.Akşamüstülerini sen gittiğinden beri hiç sevmiyorum.Bütün akşamüstüler yalancı çünkü.Her seferinde biraz sonra geleceksine inandırıyorlar büyülü kızıllıklarıyla,ardından gelmeyişinin karasına dönüşüveriyorlar birşey olmamış gibi.
Gündüz koşuşturmasında seni anımsatan öyle çok şey oluyor ki..Geceleri o kadar çok aklıma düşmüyorsun nedense..Ama seni rüyamda bir kez bile olsun gör(e)mediğim için çok sinirleniyorum.Kardeşlerimin hepsi seni defalarca gördüler rüyalarında ben niye?Hani "insan çok özleyince,aklına düşüp birini düşününce rüyasına girer" derler.Seni bu kadar çok özlememe rağmen neredesin? neden gelmiyorsun?Yoksa bana inanmıyor musun?Ama sen bana daha küçücükken inanır ve güvenirdin.Hep öyle söylerdin ya...Babalar yalan söylemez değil mi baba?
Bu bayram seni bekleyeceğim unutma! ne olur gel.Bu bayram çok kalabalık olmayacağız.Nurten Almanya'dan gelemiyor.Nurşen ablam büyük oğlu Cihan'a kız istemeye gidiyor.Artık sarı kızın da kayna



na oluyor, kara kızının ardından.Sahi kara kızın artık anneanne bile oldu.Görsen o dişsiz minik Burcu'nun nasıl güzel bir oğlu var.Rüzgar! O, tam da adı gibi.Ah keşke bizi bir gör(ebil)sen!Kocaman oğlunun kocaman boncuk gözlü bir kızı var.Bizler büyüyorken annem de yaşlanıyor tabi ki.Herkesten kıskandığın sevgili karın yaşıtlarına göre hala güzel ama.Çok erkenden yalnız bıraktın ya O'nu bunca yılı yalnız yaşamak kolay değil,hırçın ve bir hayli huysuz. Bu yüzden dardayız hepimiz.Hepimiz kendimize göre seni çok özlüyoruz.Hüseyin'in en son rüyasında bile mavi gömleğin varmış üzerinde.Ne yakışıklı adamdın, ne çok yakışırdı mavi gömlek sana.Herkes seni üzerindeki mavi gömleğinle anımsıyor.Sahi mavi gömleğindeki kokun uzun süre gitmedi ya da bana öyle geldi.Artık kokunu duyamıyorum hiçbir yerde.Rüzgar hangi yönden eserse essin nafile kokunu getirmiyor bir türlü.Bazen oturduğum bir cam kenarından geçsen seni çooook uzaklardan görsem yine yeter diyorum.Hani böyle bir anlaşma olsa bunun için neyim varsa veririm inan.Ama çok istesende gelemezsin biliyorum.Hayal işte,önüne geçilmiyor insanın beyni ol(a)mayacakların düşünü kuruyor sürekli.Ben senli ne düşler kuruyorum bir bilsen.
Artık eskisi gibi değil hiçbir şey.Herşeyi başka türlü görüyorum.Yaşlanıyorum bende herkes gibi.Çok yaşlı değilim biliyorum ama senin ardında bıraktığın o çilli kız çocuğu da değilim artık.Hiçbir şey senin bıraktığın gibi değil ki...
İşte böyle babacığım zaman ellerimin arasından kayıp gidiyor.Bıraktığın zamandan bu yana bir sürü şey yaptım ama yine de çok mutlu sayılmıyorum.Yaptığım yanlişlar anlımın orta yerinde sallanıyor sürekli.Ben onları unutmayayım için.Evet doğru, unutmayayım ki tekrarları olmasın hiç olmazsa.
Gittikçe sana benziyorum.Saçlarım yıllar önce beyazladı senikiler gibi.Annemin saçları hala simsiyah.Yaşıtlarımdan yaşlı gösteriyorum belki ama ben sana benzeyen saçlarımı seviyorum.Aramızda kopmaz bir bağ oluyor sanki.Hem zaten yaşam inandığımız kadar değil mi?Ben seninle kendime göre kendi oyunumu oynuyorum.Başkaları kendi oyununu.Bir düşün seni insanlar çok matahmış gibi benden alıp ellerinin üstünde götürdüklerinde ben ortaokul son sınıftaydım. Burcu'ya göre koskocaman bir kız sayılırım.Ya O,babasıyla saklambaç oynadığını farkattiğinde üstünden ne çok zaman geçmişti.O bu oyunu nasıl oynuyor ki?Şimdi şartlarımız eşit ikimizinde babası yok.
Aramızdaki yaş farkını boş ver sen.Yüreklerimizi bu konuda masaya yatırmadık bugüne kadar.Ama bir keresinde oğluna yazdığı mektubunda okumuştum yüreğim ezilerek.Oğluyla yıldızlara el sallıyorlarmış diye kopya çekmiştim yazısından.Onun kalemi daha kuvvetli.Çok gurur duyuyorum bu yüzden.Bana benzettiklerinde de mutlu oluyorum gizlice.Bende iyi ya da kötü ne yapsam görüyorsun gibi geliyor.Yanlışlarım bu yüzden çok daha fazla ağır geliyor yüreğime.Zaten güzel olan şeyler çabuk kabul görüyor onlar sorun değil ama yanlışlarrrrrr!Dedim yaşamımın sarkacı ve yerleri iki kaşımın arası ölünceye kadar sallanacaklar öylece.
Özellikle duygusal olarak yorulduğum zamanlarda seni daha çok arıyorum.Yokluğun daha çok koyuyor baba. Keşke! diyorum, keşke şuan olsaydı.Ama yoksun ve gel(e)meyeceksin biliyorum.Çünkü çok isteselerde ölüler gelemezler! işte bu yüzden.Yoksaaaaa sen beni yalnız ve hele darda kesinlikle bırakmazdın bilirim.Ama sen de seni en az eskisi kadar çok sevdiğimi bil. Yalan değil artık başka çok sevdiklerimde oldu ama senin ki başka be baba!
Sizin bayram programınız nasıl?bilmiyorum ama ben kararlıyım babamı bekleyeceğim.Bu bayram bu yüzden başka güzel benim için.Sizinde sevdiklerinizin "sever-adım" geldiği bekletilmediğiniz bir bayramınız olsun.



17 Kasım 2009 Salı

İnançlarım Suya Değdi......

Ne çok inanmıştım sana.İnanmak iyi geliyordu çünkü...Kolay değil o kadar zaman,neler biriktirdik yürek kıvrımlarımızda.Sana dargın değilim,kırgınlıklarım su yüzüne yavaş,yavaş vuruyor.Ne kadar olduklarından haberdar değilim henüz.Kilometre taşlarıma bakmaya korkuyorum.Bu durum içimi acıtıyor anlıyor musun?Ama kendime öfkeliyim en çok.Çünkü bile-isteye yanlış yaşadım.Çünkü en başından belliydi böyle olacağı.Sen bu konuda hiç başka davranmadın.Ama ben bir gün değişir diye avuttum kendimi. Başka türlüsünü düşünmek te ,yaşamakta hem zor hem de korkutucu. Ben de korktum işte.Bu cesur duruşun arkasında böyle korkak bir yürek var da ondanYanında kalmak için yanlız kalacak kadar korkak davrandığım için kendimi hiç bağışlamayacağım.Tarihime karşı hesabım hep açık kalacak bu yüzden.Gözlerim ufuk çizgimi aramaktan yoruluyor bu günlerde.Omuzlarım dik kalmak için uğraşmıyor artık.En çok da çocuklar!....Onlar yakıyor canımı dersem anlar mısın?Dünya güzellerinin beni bu kadar acıtacaklarını farkettiğimde artık çok geç olmuştu.Ne zaman bir çocuk görsem içimde tarifi imkansız bir yangı oluyor.-"Çok güzel anne olurdu senden" dediklerinde insanlar ben inadına kendimi daha kötü hisseder oldum.


Artık keşke demiyorum.Keşkelerin olduğu yumakları yaktım bir bir.Küllerini inaçlarımın değdiği sulara savurdum.Başıboş ve anlamsızlığı sürdüm boy boy.Gitsin gidebildiği kadar.İnandım da ne oldu sanki.İnançlarım için ödediğim bedeller ne işe yaradı.Arabesk yaşama inat,yaralı-bereli ama onurlu yaşam hiç de kolay olmuyor bu günlerde.


Dedim ya ; inançlarımın suya değdiği zamanlardayım.Kolay olmayacak elbet bunları yaşamak.Kolay olmayacak bu koca yalnızlığı sineye çekmek.Sokak aralarında koşuşan çocuklara içindeki acıya rağmensarılmak hiç de kolay olmayacak biliyorum. Ama biliyorum ki artık seninle başka türlüsü de ol(a)mayacak!


Zaman doğru zaman,adam doğru adam,kadın doğru kadınve aşk en doğrusuydu ya hani?İyi ama bunca doğrunun içinde bir yanlış var değil mi? Çünkü herşey bu kadar doğru olsaydı bunların bizim hayatımızda ne işi vardı?


İnançlarım bir bir suya değiyor.Sular bulandı,inançlarım bulanalı bayağı zamn oldu zaten.Bulanıklar kirliliğe dönüşmeden birşeyler yapmalıyım.İçimdeki sese kulak verip koşaradım bir Çocuk Esirgeme kurumunda almalıyım soluğu.Çocuksuz bir yaşamı dayatan bir adamın acısını içimin yalnızlığını,onun kollarında unutmalıyım.

Sızlanma vakti değil.İçimin umuda kanat çırpan güvercinlerinin kanatlarına tutunup biran önce gitmeliyim.Umutlarımıza,kayıplarımıza ve hala bitmeyen inançlarımıza ve en çok da size sevgiyle