23 Haziran 2010 Çarşamba

sana...

Senin , ÇeLme Taktığın Yerden BaşLıyorum Hayata , Varsın Yara Bere İçinde OLsun Dizlerim , Yüreğim Kadar Acımaz Nasıl OLsa...

22 Haziran 2010 Salı

Merhaba,
Eski dostlarımızla görüştüğümüz,yeni dostlar edindiğimiz,bir kafe düşümüz vardı hep. Anne keklerinin ve kurabiyelerinin baş döndürücü kokusuna kahvenin kışkırtıcı kokusunun eklendiği her şeyi kendine has olan büyülü bir kafe düşüydü bizimkisi…
Çoğunu başardık biliyorum. Tüm dekorlarını ve tasarımlarını kendimizce,kendimize göre yaptık.Perdelerini ve masa örtülerini bile kendimiz diktik.Kahvaltıda yumurtalara gülen yüzler yapmak çok keyifli,omletlerin süslü püslü hali insanları gülümsetiyor.Bizi mutlu ediyor.Bahçesinde gördüğünüz her bitki,(ağaç,çiçek,sebze)bizim çocuğumuz ,biz yetiştirdik.Her gelenin kendisini kendi yerinde gibi hissetmesi için çok çabaladık.Acemiliklerimizi hiç unutmadık.Çünkü biz hep amatör bir ruhla profesyonel hizmet sunmayı ilke edindik.Evlerinizden farklı değil mutfağımız.Her görenin mutfak ve tuvalet temizliğimizden dolayı teşekkür etmesi bizi yüreklendiriyor.Yapılan ürünlerin hemen tüketilmesi mutfak şefini(Başemel) ve çalışanlarını heyecanlandırıyor hala.Çünkü biz para kazanmaktan çok bu amatör duygumuzun arkasından koşuyoruz .Çoğunu başardık,eksiklerimizi tamamlamak,azı çoğaltmak için fikirlerinize ihtiyacımız var.Menüyü sorduklarında”siz isteyin biz pişirelim” diyoruz.Bilmediklerimizi sizden öğrenmeye hazırız.
Bizi anlatmak için ne söylesem kendimizi övüyor ,hatta reklam yapıyor olacağım. Bizim “reklama ihtiyacımız yok”demiyorum.Ama gelip görenler bizi zaten yeterince anlatıyor.Şayet inanmıyorsanız ya da merak ediyorsanız hemen çıkın gelin. Ne duruyorsunuz? Biz insanımız olmadığı zamanlarda çok sıkılıyoruz.Kendinizi müşteri gibi hissetmeyeceğiniz bir yer arıyorsanız Kafe Bayko en uygun yer bilesiniz.Özel müzikler,kuş sesleri,bahçe tulumbası başında dinlenmek ama dilerseniz kablosuz internet aracılığıyla çalışmak için çok uygun bir yer.İster kitabınızı alın gelin,isterseniz arkadaşınızı ya da laptobunuzu…
Ortasından nehir geçen kentler gibi ikiye bölünmüş düşlerinizi bizimle birlikte toplamak isterseniz (kendinizi dinlemenize de engel olmayız hani)kollarımızı iki yana açtık çocuklumuzdaki gibi hadi daha ne bekliyorsunuz?

13 Haziran 2010 Pazar

GEÇ KALMAYALIM

Yaşam her seferinde kendini tekrar ediyor aslında.Ama her tekrarın satır araları bazen yaralarımızı sararken ,kimi zaman kendi işaret parmağımız en onulmaz yaralar da açabiliyor işte.
İşaret parmağım sen kırmadan önce seni gösteriyordu.Pusulamın seni gösteren ucuyla birlikte kırılan ne çok şey oldu.Aynı anda bu” topyekün kırılmalar” epey şiddetli oldu istemesekte.Kimseyi, hatta hiçbirşeyi sorumlu tutmadan hesaplaşmalarımda keşkelerim canımı acıtıyor.Keşkeleri çok olan yaşamlar her seferinde ayrı yengileri,beraberinde ayrı acılerı taşırlar.Eksik ,ıskalanmış,geç kalınmış yaşamlar ya da duygular kime keyif verir ki?
S.Aksu’nun şarkısındaki gibi;”Çocukluğum kavruk,gençliğim savruk.Yetişkinliğimden hiç hayır yok….” İşte böyle bir yenilgi ister istemez “Hayat! Ahtım olsun seni sil baştan yaşayacağım” şeklinde bir başkaldırıyı tetikliyor. Sil baştan yaşananlar nasıl olur? Neler getirir? Neleri götürür ?bilinmez.Ama inadına istenir umutla….
Yaşamı sil baştan yaşama hırsında ya da aynı hataları tekrar etmeme iddiasında değilim.Ama yorgunum ve biliyorum kırgınlıklarım bitmediği sürece dinlenemeyeceğim.Ama hayat bütün hızı ve çekiciliğiyle kendini tekrar ediyor.Bu hıza yetişmek çekici kılan güzelliklerden payımıza düşeni almak kaygısındaysak ki öyle… Durma vakti değil.Güneşin bütün yakıcılığının kışın buzunu çözmek için olduğunu düşünüp elimizi bu sıcaklığın içine sokup payımıza düşen güzelliği sıcaklığını kaybetmeden alma vakti.Haydi,daha sonrasında dinlenmek için vakit ayarlayabiliriz.Kahrolmadan ve arabeske inat “seni seviyorum…. İyi ki varsın… Ne iyi etmişim…lere “ yetişmeliyiz.
Geç kalmamalıyım,kalmamalısınız….Kolay gelsin



Sevgiyle kalın….. KAFE BAYKO

1 Haziran 2010 Salı

Fesleğenlere Haksızlık Ettim.

Biliyorum çok uzun zaman oldu yazmayalı.Hatta bu konuda aleni dürtüldüğüm bile oldu.Üstelik hayatımda ne çok değişiklik oluyor yazılmaya dair.Sorun bende biliyorum.Yazasım gelmiyor işte.Kimbilir? bilinçaltım yaşadıklarım satırda da kalmasın için tembelliğe itiyordur beni belki de. Yaşananlar hatırdan gittiklerinde, satırlar olmazsa kolay oluyor ya insanlar için.
Bu yazdıklarım size çok kötü şeyler yaşadığımı düşündürmesin sakın.Evet kötü olan yaşadıklarım yok değil.Ama çok keyif aldığım yaşadıklarım da var.Bugün "Kafe Bayko"yatılı bölge okulu öğrencilerinin sekizlerine veda partisi yapmaya hazırlanıyor.Öğrenciler günlerdir kafeye gelen sevimli karınca kafileleri gibi.Hele bugün katılım listesi sürekli değişiyor.Ben her gelenden sonra ayrı hikaye biriktiriyorum. Ve her seferinde mutlaka gülümsüyorum arkalarından, ne hikayeler ama...
Kafede mis gibi kokular baş döndürüyor yine.Birazdan öğrenciler bahçeyi süslemeye gelecekler.En komik olanıda sabaha kadar program sürsün istiyorlarmış.Akşam sekizde başlıyor partimiz bakalım uykuları kaçta gelecek?Gecelere akamayı, sabaha dek eğlenildiğini öğreniyorlar ya haklılar bu yüzden onlarda partileri sabaha kadar sürsün istiyorlar.Biz iyi öğretmenler değiliz ortaya çıkanlar bunu gözteriyor.
Kışın dondurucu soğuğuna direnen çiçeklerimiz bütün güzelliğiyle açtilar.Hele o cılız hanımeliler nasıl kokuyorlar anlatamam.Hani fesleğenimiz donmuştu biz üzülmüştük ya. Acimiza iyi gelsin için kardeş tohumları biribiri ardına çıktılar ve kocaman oldular.Fesleğen kokusu huzuruna erişeli,çok oluyor.
Yüreğim aldığı yaralardaki deliklerinden su almaya devam ediyor.Bu yüzden zaman zaman bulnıklaşıyor olsada henüz batmadık.Deliklere öğerncilerin sevinçlerini,çiçeklerin güzelliğini,hızla büyüyen Rüzgerımızın yaramazlıklarını ve sevimliliklerini, bu arada olagelen güzellikleri, hele annemin çocuklaşan yaşlılığını tıkamazsak çekilmez olcak biliyorum.Ama dedim ya;Henüz yaşadığımız rezilliklerin üstünden geçebilecek güzelliklerimiz var.Tanrı bu sıkıntıyı çektirmesin
Şimdilik bu kadar özet yeter sanırım.Baharın son günleri gibi artık yaz yakıcı güneşiyle ara sıra kendini gösteriyor.Herkes yazlık hazırlıklarına girdi bile.Okulların kapanmasıyla birlikte çoğu kaçacak yine.Biz elbette buradayız.Gidecek yerimiz olmadığından değil,bırakamayacağı kafesi olunca böyle oluyor.Eğer başınıza gelmediyse bilmezsiniz.Hayır şikayetçi değilim elbet ama insan arada bir firar etmek istiyor.
İşte bugünler adresimi bildirmeden kaçmalarımın geldiği zamanlar.Mülteci tüm duygularımla size ve hep sevgiyle
SEN Kİ ANLARSIN


Kendini bir suyun akışında
Ve suları kendi bakışlarında
Bulabilenler bilir bu türküyü.
Sen ki anlarsın
Bir türkü uğruna
Çileler çekerdin yıllar boyu.
Soluğunda
Yaban menekşelerinin kokusu.
Gözlerinde
Serin pınarların uğultusu.
Dağlar seni yaşardı her gün
Ormanlar sıcak dostluğunu.

Ne zaman çatlasa bir kaya
Bir çığlık düşse sulara
Irmaklar
Adını çizer toprağa.
Değil mi ki
Hep o yangınların adına
Adına belasına
Özlemi duyulunca özgürlüğün
Öfkesini göklere çalan
Bir şimşek gibi dalardın yaşama.

Sen ki anlarsın bu yaşamı
Aşklar şimdi hücrelerde tutsak
Düğünler kelepçeli
Doğumlar
Ve çocuklar zindanlarda.
Bunları nasıl anlatayım sana
Bu türküleri nasıl çağırayım
Bu ninnileri nasıl.
Ölüme
Kapkara bir kaygı değil artık
Bembeyaz
Bir kitap diyoruz koltuğumuzda.
Kitapların göğüslerinde kan
Bu kanı nasıl okuyayım sana.
Şimdi devleşen bir öfkenin
Ve sınırlar ötesi bir özlemin
Bildirisi okunurken her gün
Her saat, her dakika,
Can çekişen
Bir çağı yaşıyoruz dünyada.

Sen ki anlarsın bu yaşamı
Okul yolunda telaşlı bir öğrenci
Bir grev gözcüsü işyerinde
Okunan kitap
Yazılan defter
Yükselen bilinç
Ve eriyen cevher
Şimdi sabahın ala şafağında
Doludizgin
Bir at gibi giriyor sulara.